Kamuda tasarruf tedbirleri dendiğinde hepimizin aklına ilk gelen şey; gösterişten uzak, milletin parasını gözeten bir yönetim anlayışıdır. Ancak pratikte görüyoruz ki bu tedbirler çoğu zaman sadece memurun servis aracına, vatandaşın elektrik faturasına ya da küçük esnafın üzerine yıkılıyor.
Bakıyoruz, bakanlar ve milletvekilleri hâlâ milyonluk lüks araçlara biniyor. Yakıtını, bakımını, şoförünü milletin sırtından ödüyor. Oysa gururla “yerli ve milli” diye tanıttığımız bir Togg’umuz var. Neden devlet erkanı bu aracı tercih etmiyor? Hem tasarruf sağlanır, hem de yerli üretime destek verilmiş olur. Togg garajlarda süs olsun diye mi üretildi?
Bir yandan “tasarruf” deniyor, diğer yandan milyonlarca lira konserlere, şatafatlı organizasyonlara harcanıyor. Demek ki tasarruf tedbirleri sadece kağıt üzerinde var. Vatandaşa gelince “kemer sık” deniyor ama yönetenler lükslerinden, gösterişten geri durmuyor.
Sorulması gereken basit: Eğer gerçekten kamuda tasarruf yapılacaksa, neden önce devletin en üst kademesinden başlanmıyor? Milletin sırtındaki yükü hafifletmek için önce yönetenlerin fedakârlık yapması gerekmez mi?
Tasarruf, vatandaşa yük bindirmekle değil, milletin parasını korumakla başlar. Aksi halde bütün bu “tedbirler” sadece bir kandırmacadan ibaret olur.