Malazgirt’ten Büyük Taarruz’a Kadim Türk Devlet Aklı Türk tarihinin sürekliliğinde “devlet aklı”, yalnızca askerî bir strateji değil; toplumsal düzen, coğrafya bilinci ve kriz yönetimiyle şekillenen kadim bir gelenektir. Hunlardan Göktürklere, Selçuklulardan Osmanlı’ya ve nihayet Cumhuriyet’e uzanan bu akıl, Malazgirt Zaferi (1071) ile Anadolu’nun Türklere açılmasını, Büyük Taarruz (1922) ile Anadolu’nun ebedî yurt oluşunu sağlamıştır. Giriş “Kadim Türk devlet aklı”, Orhun Yazıtları’nda ifadesini bulan, devlet ile milleti “göğün buyruğu” doğrultusunda var eden düşünce biçimidir. Bu akıl, devleti yalnızca bir siyasî organizasyon olarak değil; milletin bekasının teminatı olarak görür. Bu nedenle Türk tarihindeki her kriz, aynı aklın yeni şartlara uyarlanmasıyla aşılmıştır. 1. Orta Asya’dan Anadolu’ya: Kadim Akıl ve Coğrafya Bilinci Hunlardan itibaren Türk devlet geleneğinde coğrafya bilinci merkezi bir unsurdur. Bozkır siyaseti, göçebe unsurların yönlendirilmesi, stratejik geçitlerin tutulması gibi pratikler, Malazgirt’te Sultan Alparslan’ın kararlarında da izlenir. Malazgirt yalnızca Bizans karşısında askerî bir zafer değil, Türk devlet aklının Anadolu’yu yurt seçme kararıdır[^1]. 2. Selçuklu ve Osmanlı’da Devlet Aklının Kurumsallaşması Büyük Selçuklu ve ardından Osmanlı, Orta Asya’dan gelen devlet aklını kurumsallaştırdı. Selçukluların iskân ve uç beyliği politikası, Osmanlı’nın timar ve millet sistemi, kadim aklın farklı coğrafyalara uyarlanış biçimleridir[^2]. Bu dönemlerde devlet aklı, adalet (töre/kanun) ile güç (kut/ordu) dengesinde şekillendi. 3. 19. Yüzyıl Krizi ve Kadim Aklın Modernleşmesi Osmanlı’nın çözülüş sürecinde devlet aklı, yeniden köklerine dönerek “millet-devlet bütünlüğü”nü öne çıkardı. İttihat ve Terakki’nin Anadolu merkezli devlet tasarımı, kadim aklın modern bir yorumu olarak doğdu. Tıpkı Göktürklerin “il gider, töre kalır” anlayışı gibi, imparatorluk yıkılsa da devlet aklı yeniden doğuş için zemin hazırladı[^3]. 4. Büyük Taarruz: Kadim Aklın Yeniden Doğuşu 26 Ağustos 1922’de başlayan Büyük Taarruz, kadim Türk devlet aklının modern çağdaki en büyük tezahürüdür. Mustafa Kemal Atatürk, tıpkı Alparslan gibi zamanı doğru seçti; sabır, hazırlık ve milletin iradesini birleştirdi. Sakarya’dan sonra uygulanan yıpratma stratejisi, Malazgirt öncesi Alparslan’ın hilal taktiğiyle aynı zihinsel kökten beslenir: sabır, hazırlık ve doğru anda nihai darbeyi vurmak[^4]. 5. Devlet Aklının Sürekliliği Kadim Türk devlet aklı, şu temel unsurlar üzerinden Malazgirt’ten Büyük Taarruz’a kadar süreklilik göstermiştir: Kut ve Töre: Meşruiyet ile adaletin birlikte yürütülmesi. Coğrafya bilinci: Yaşam alanının stratejik merkez kabul edilmesi. Toplum mühendisliği: Göç, iskân ve kimlik inşası. Kriz ve yeniden doğuş: Devletin yıkılsa da aklın baki kalması. Askerî strateji ve zamanlama: Kadim taktiklerin modern savaşlara uyarlanması. Sonuç Kadim Türk devlet aklı, Orhun Yazıtları’nda ifadesini bulduğu üzere “Türk budun için gece uyumadan, gündüz oturmadan” var olma mücadelesidir. Malazgirt’te Anadolu’nun kapıları açılırken, Büyük Taarruz’da Anadolu’nun ebedî vatan oluşu bu aklın eseridir. Bu nedenle Malazgirt’ten Büyük Taarruz’a uzanan çizgi, sadece askerî zaferlerin değil, kadim bir aklın sürekliliğinin tarihidir. Dipnotlar [^1]: Cahen, Claude. Türkler ve Anadolu: Anadolu’nun Fethi. İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2001. [^2]: İnalcık, Halil. Osmanlı İmparatorluğu: Klasik Çağ (1300–1600). İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2003. [^3]: Hanioğlu, M. Şükrü. Preparation for a Revolution: The Young Turks, 1902–1908. Oxford: Oxford University Press, 1995. [^4]: Zürcher, Erik J. Modernleşen Türkiye’nin Tarihi. İstanbul: İletişim Yayınları, 2004.