9486,56%0,12
39,27% 0,00
44,94% 0,00
4255,72% 0,46
6833,74% 0,00
“Bizim zamanımızın gençliği böyle değildi” yakınması, kuşaklar arası farklara, geçmişten çürüme süregelen bir anlayış yansıtıyor. Tarih boyunca onun kuşakları boyunca, kendisinden sonra gelen gençlerin değişimi, farklılaştığını dilemekte. Günümüzde de benzer biçimde, gençliğin olanakları üzerine çeşitli tartışmalar yürütülmekte; “gençler ne istiyor?” Sorunun gündeme gelmesi gündeme geliyor. Ancak bu soruyu yanıtlamak, yalnızca bireysel tercihleri değil, aynı zamanda kıyafetleri biçimlendiren yapısal dönüşümleri de anlamayı gerektiriyor. Çünkü Türkiye'de özellikle 2000'li yıllardan itibaren toplumsal yapıdan derin bir dönüşüm haklarına girdi. Gençlik, genellikle 15-24 veyahut 15-29 yaş aralığı için kullanılan bir tanımdır. 15-18 yaş aralığındaki lise çağını dışarıda bırakmadığımızda, 1996-2006 yılları arasında doğan bireyler bugün 18-29 yaş aralığında yer almaktadır. Bu kuşak, özellikle 1996-2001 doğumlular, ekonomik genişlemenin ve buna bağlı istikrarın yaşadığı bir çocukluk ve gençlik elde etti. Yüksek enflasyonla tanışmadan, tüketim imkanlarının ve toplumsal kazanılan hareketliliğin arttığı bir dönem yaşam deneyimi. Bu durumda, önceki kuşaklarla yoksulluk ve yoksunluk algıları farklılaştı. Bu kırılma, gençlerin ebeveyn kuşağının canlılığın yabancılaşmasını hızlandırdı. 2000'li yıllarla Türkiye'de yaşanan dönüşüm yalnızca ekonomik kalkınmayla sınırlı kalmadı; aynı zamanda kırda yaşamın devam etmesi, dijitalleşme ve yükseköğretimin kitleselleşmesiyle birlikte derin bir toplumsal yeniden yapılanmayı da beraberinde getirdi. Bugün 25-29 yaş aralığında olan gençlerin yaklaşık %46'sı yükseköğretim mezunudur . Bu oran, yalnızca yıl önce 2013'te %25 seviyesindeydi. Bu süreçte eğitimli, kentli, dil bilen, güncel gelişmelere dair bilgiler bir genç kuşak ortaya çıktı. Dolayısıyla önceki nesillerle karşılaştırıldığında bu gençlerin deneyim dünyaları, değer sistemleri ve ihtiyaç algıları ciddi biçimde değişti. Dünya ile gerçek zamanlı karşılaştırma yapabilen bu olanaklar için dünyanın lüksleri artık için doğal bir beklenti haline gelmiş durumda. Gençler seyahat listelemesi, kültürel etkinliklere katılabilmek, güncel teknolojik cihazlara erişebilmek ve konforlu bir yaşamı sürdürebilmek istiyor; Ancak Türkiye'de ekonomik ilişkiler durumu bu temel beklentiler ile fiili imkanlar arasındaki uyumsuzluk derinleşiyor. Erişemedikleri bir hayatın sürekli tanınması, gençlerin iyi olma hâlini zedelerken yaşadıkları hedefe yönelik yardımlaşma deneyimi da aşındırıyor. Türkiye'de ekonomik sorunların artması, yüksek enflasyon ve alım gücündeki gerileme, toplumsal kesimler arasında en çok işsizler, emekliler ve emeklilikler eksik. 2005-2015 yılları arasında asgari ücret, KYK bursunun yaklaşık üç katı seviyedeyken bugün yedi buçuk kata çıkmış durumda. Eğitim süreci, barınma gibi en temel ihtiyaçlar açısından bile geçiş baskısının yoğun şekilde tıslandığı bir döneme dönüşmüş durumda. Mezuniyet sonrasına gelindiğinde ise tablo daha karmaşıktır. Türkiye'de üniversite kurumu erişilebilir hale geldi ve kitleselleşti ancak bu yayılma istihdam piyasalarıyla uyumlu bir şekilde gerçekleşmedi. Yükseköğretim mezunlarının istihdam edilebilirliği, yapısal bir sorun ortaya çıktı. Dezavantajlı Çalışanları Araştırma Raporu , genç mezunların detaylı bölümlerinin “aşırı eğitimli-düşük tam işe yerleşmiş” durumda olduğunu gösteriyor. Bu yolla istihdam piyasası, genç mezunlara yeterli ve kapsamlı iş imkanları sunmakta yetersiz kalıyor. Bu tablo, yalnızca gelir kaybı değil, aynı zamanda toplumsal konum kaybı, motivasyon düşüklüğü ve gelecekteki güvensizliğin habercisi de geliyor. Üniversite diplomasının toplumsal hareketliliğin ortaya çıkması, öğrencilerin nezdinde “iyi eğitim = iyi gelecek” denkliğini her geçen gün daha da aşındırıyor. Aynı zamanda, parçalı iş bulmak zorlaşırken yüksek vasıf aralıklı işler ile düşük vasıf aralıklı işler arasındaki gelir farkı da daralıyor. Bu durum, eğitimin sağlanacağı varsayılan yaşam standardının ve statü veri tabanının giderek boşalan bir zemine işaret ediyor. Nitekim Türkiye'de Gençlerin İyi Olma Hali Araştırma Raporu'na göre, insanlar arasında gelecek vaat eden en umutsuz grup iş arayanlar. Aynı rapor, her geçen yıl iş bulma kaygılarının arttığını gösteriyor. Benzer şekilde, Gençlerin Gelecek Perspektifleri Araştırması da insanlar arasında iş bulmanın zor yönetiminin algısının baskınlaştığını ortaya koyuyor. Bu kırılma, yalnızca ekonomik değil, duygusal bir yıpranma da yaratıyor. Bugünün gençliği, eğitimle kurduğu yatırım ilişkisini giderek sorgulamakta; yalnızca bir mesleki edinimle sağlananp, kimlik, statü ve gelecek tahayyülüne sahip olunan tüm kişilerin zeminini kayganlaşmış biçimde deneyimlemektedir. Tüm bu gelişmeler, istihdamda yer alamayan gençlerin sayısı artıyor. TÜİK'in İstatistiklerle Gençlik performansına göre, Türkiye'de ne eğitimde ne istihdamda yer alan gençlerin oranı %23'e ulaştı. Bu oran Türkiye, OECD ülkeleri arasında ilk sırada yer alıyor. Tüm bunlara ek olarak, zenginlik ve birikim olanaklarından mahrum kalan gençlerle önceki kuşaklar arasındaki ekonomik eşitsizlik giderek derinleşiyor. Bugünün gençleri için ev sahibi olmak neredeyse hayal hâline gelirken tek maaşla geçinmeye çalışanlar kira ve temel ihtiyaçları karşılamakta ciddi zorluklar yaşıyor. Türkiye'de gençlerin %28,5'i yoksulluk veya toplumsal dışlanma riski altındadır (AB'nin %24'ü). Gençlerin hem üretim süreçlerinden hem de sosyal güvenceden uzaklaştığı, onların sistemi dışında kalan bir toplumsal yapıdan oluşma riski, toplumsal sürdürülebilirlik açısından ciddi bir tehdit oluşuyor. Sonuç olarak, Türkiye'deki ekonomik bunalımın en fazla ürün kesimlerinden biri olan insanlar; Üniversite tercihi yaparken barınma kitabı kullanmak zorunda kaldığı, ücretsiz kamusal alanlara erişebildiği, mezuniyet sonrasında istihdam edilebildiği, yeteneğine uygun işlerde emeğinin karşılığını alabildiği, evlilik, aile kurma ve çocuk sahibi yaşamının kolaylaştığı, güvenli bir şekilde yaşayabildiği bir hayat istiyor. Bu şekilde Türkiye'de ne istiyorsa değişiklikleri cevaplamak lüks ve aşırılıklar değil. Türkiye'de yaşayanlar onurlu, öngörülebilir ve sıradan bir yaşam istiyor. Bu talep, bir kuşağın gelecekte olduğu kadar, toplumsal adalet sınavıdır.