Dünya hızla artan nüfus, enerji ihtiyacı ve teknolojik dönüşüm nedeniyle yer altı kaynaklarına olan bağımlılığını artırmaktadır. Bu küresel gerçeklik karşısında, madencilik sektörü her ülkenin kalkınma stratejisinin vazgeçilmez bir bileşenidir. Ülkemiz de bu kapsamda, madencilik faaliyetlerinin teknik, çevresel ve yönetsel boyutlarını yeniden yapılandırmaya dönük yasal bir dönüşüm süreci içindedir. Ancak bilinmelidir ki madencilik; yüksek ilk yatırım maliyeti, uzun geri dönüş süresi ve karmaşık izin prosedürleri nedeniyle yatırımcı açısından oldukça hassas bir sektördür. Bu sektöre yönelik mevzuatın; bilimsel esaslara dayalı, çevreyle dost, yatırımcıyı koruyan ve kalkınmayı öncelikleyen siyaset üstü bir anlayışla kurgulanması artık kaçınılmazdır. 1.Madenciliğin Stratejik Rolü ve Gerçekleri Madencilik; enerji üretimi, altyapı inşası, sanayi girdisi ve istihdam gibi birçok sektörel alana doğrudan katkı sağlayan birincil üretim faaliyetidir. Ne var ki, özellikle çevre alanındaki bazı popülist yaklaşımlar bu katkıyı gölgeleyecek ölçüde yanlış ve teknik dışı yorumlarla kamuoyunu yönlendirmektedir. Oysa kalkınma, yalnızca çevresel hassasiyetle değil, üretimle, yatırım kararlılığıyla ve milli kaynakların ekonomiye kazandırılmasıyla mümkündür. Bu çerçevede: Kalkınma için madencilik ve enerji üretimi bir zorunluluktur. Doğa ve çevre ile uyumlu teknik yöntemlerin kullanımı ise kaçınılmaz bir sorumluluktur. Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün de kalkınma vizyonu bu eksende şekillenmiş; madenlerin araştırılması, işletilmesi ve milletin refahı için kullanılması, çağdaş Türkiye’nin kuruluş ilkelerinden biri olmuştur. 2.Zeytinlik Özel Mevzuatı: Evrensel Normlara Aykırı Bir Yaklaşım Dünyanın hiçbir gelişmiş ülkesinde madencilik faaliyetleri, zeytinlik alanlara özel bir yasal rejimle sınırlanmamıştır. Tarım ve biyolojik çeşitliliğin korunmasına yönelik tüm düzenlemeler, Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) gibi bilimsel analizlere dayalı prosedürlerle yürütülmektedir. Zeytinliklerin korunması elbette önemlidir; ancak bu koruma, incir, üzüm, hurma, narenciye veya diğer tarımsal ürünlerden ayrıcalıklı bir zeminde değil, bütüncül bir çevre politikası içinde ele alınmalıdır. Bu bağlamda; Zeytinliklere özel yasalar ve sabit mesafe kısıtları, bilimsel değil, sembolik niteliktedir. Bu tür düzenlemeler, teknik gereklilikleri değil, siyasi ve duygusal refleksleri yansıtmaktadır. Tüm biyolojik çeşitlilik, ÇED süreçleri ve proje bazlı ekosistem analizleri ile değerlendirilmelidir. Öneri: Zeytinliklerle ilgili mevcut özel mevzuat kaldırılmalı; yerine tüm tarım ve doğa alanları için proje bazlı, şeffaf ve bilimsel bir değerlendirme sistemi kurulmalıdır. Böylece çevresel değerler korunurken, yatırım ve üretim süreçleri de engellenmemiş olur. 3.Tasarının İlgili Maddelerine Bilimsel ve Yönetsel Değerlendirme Ruhsat Alanlarının Genişletilmesi Mevzuatta yapılan değişikliklerle, zeytinlik ve tarım alanlarında bilimsel kriterlerle ruhsat verilmesine izin verilmektedir. Değerlendirme: Yatırımın önündeki engellerin kaldırılması açısından önemli olmakla birlikte, bu genişletmenin mutlaka rehabilitasyon şartı, etki değerlendirmesi ve yerel mutabakat çerçevesinde yapılması gerekir. Zeytinliklerde Kamu Yararı Gerekçesiyle Faaliyet Kamu yararı tanımına dayanarak zeytinlik sahalarda madencilik yapılmasının önü açılmaktadır. Değerlendirme: Eğer bir yatırım “kamu yararı” taşıyorsa, o durumda tüm biyolojik varlıklar için geçerli ortak bir ÇED prosedürü uygulanmalıdır. Zeytinliklerin özel muameleye tabi tutulması, doğa koruma bilimi açısından ayrımcı ve etkisizdir. Orman Alanlarında Madencilik ve Enerji Yatırımı Orman sahalarında enerji ve maden projeleri için geçiş hakkı tanınmaktadır. Değerlendirme: Orman ekosistemlerinin korunması esastır; ancak bu koruma, ekonomik büyümenin mutlak karşıtı değildir. Bilimsel değerlendirmeler ve karbon dengeleme uygulamaları ile doğa-dostu madencilik mümkündür. Süreç Yönetimi: MAPEG Koordinasyonu ve Görüş Süreçleri Yasa tasarısı, süreçlerin MAPEG (Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü) koordinasyonunda yürütülmesini ve görüş istenen kurumların süresinde yanıt vermemesi halinde olumlu görüş verilmiş sayılmasını içermektedir. Değerlendirme: Sürecin bilimsel ve teknik temelli bir kurum olan MAPEG tarafından yürütülmesi, çok başlılığı ortadan kaldırarak süreci sadeleştirecektir. Görüş istenen kurumların zamanında yanıt vermemesi durumunda zımni onayın kabul edilmesi, süreç tıkanıklığını önlemek için işlevsel olabilir. Ancak bu durum, şeffaf veri temelli sistemlerle denetlenmeli, keyfiyete dönüşmesine izin verilmemelidir. Sonuç olarak, ruhsatlandırma ve izleme süreçleri tek elden ama çok disiplinli bir akılla yürütülmelidir. 4.Yatırım Ortamı ve Popülizmin Etkileri Madencilik sektörü, popülist çevreci söylemlerle hedef haline getirilmekte; bu durum yatırımcının güvenini zedelemektedir. Özellikle sermaye gücü sınırlı yerli yatırımcılar, yıllar süren izin süreçleri ve mevzuat belirsizlikleri nedeniyle sektörden uzaklaşmaktadır. Bu nedenle: Yatırım ortamının teknik temellere oturtulması, Çevreci duyarlılıkların bilimle dengelenmesi, Sosyal medyada yürütülen bilgi kirliliğine karşı kamu kurumlarının proaktif şeffaflıkla hareket etmesi elzemdir. 5.Sonuç ve Öneriler Yasa tasarısının başarısı, yalnızca kaynakların ekonomiye kazandırılmasıyla değil; bu sürecin bilimsel, sosyal ve yönetsel dengelerle uyum içinde yürütülmesiyle mümkündür. Bu bağlamda öneriler: Zeytinliklere özgü mevzuat kaldırılmalı, tüm tarım alanları için ÇED temelli, proje bazlı değerlendirme sistemi kurulmalıdır. Yatırım süreci MAPEG koordinasyonunda tek elden yürütülmeli; şeffaf, ölçülebilir ve hesap verebilir bir yapı kurulmalıdır. Çevreyle dost madencilik ilkeleri yasal zorunluluk haline getirilmeli; rehabilitasyon projeleri bağlayıcı hale gelmelidir. Doğa, tarım, orman ve maden sektörü arasında çatışma değil, denge eksenli bir anlayış yerleştirilmelidir. Aramadan üretime mostra madenciliği tüm unsurları ile terk edilmeli, bilimsel yaklaşımlar öne çıkarılmalıdır. Yatırım ve finans kaynakları yeterliği olan kurum ve kuruluşlarca profesyonel bir bakış sektöre kazandırılmalıdır. Uluslararası norm ve kriterlere göre belirlenmiş üretilebilir maden rezervleri için kredilendirme olanakları sağlanmlaıdır. Atatürk’ün kalkınma vizyonu doğrultusunda, yerli kaynaklarımız mutlaka araştırılmalı ve üretime kazandırılmalıdır. Bu bütüncül yaklaşım hem çevrenin korunmasını hem de ülkemizin sürdürülebilir kalkınmasını mümkün kılacaktır.