Tarih: 06.11.2024 14:13

İMAMOĞLU, BRAND WEEK ISTANBUL 2024’ÜN AÇILIŞINDA KONUŞTU

Facebook Twitter Linked-in

İMAMOĞLU, BRAND WEEK ISTANBUL 2024’ÜN AÇILIŞINDA KONUŞTU “HİÇ KİMSENİN BİZİM ISRAR VE İYİ NİYETİMİZDEN KURTULMA ŞANSI YOK” “TBMM’DEKİ PARTİLERİN GENEL BAŞKANLARIYLA GÖRÜŞMEYE DEVAM EDECEĞİM"

İş dünyası, markalar ve sektör temsilcilerinin buluştuğu Brand Week Istanbul 2024, TBB ve İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun yaptığı açılış konuşmasıyla Haliç Kongre Merkezi’nde başladı. Ulusal ve küresel çapta yaşanan adaletsizliklere vurgu yapan İmamoğlu, ‘kayyım’ uygulamasına özel parantez açtı. “Görevden alınan belediye başkanı yerine geçici olarak gelecek kişiyi belediye meclisi seçmelidir” diyen İmamoğlu, “Evrensel hukuk ve demokrasi standartlarının önümüze koyduğu kurallar bunlardır. Bu yüzden Türkiye Belediyeler Birliği Başkanı olarak inisiyatif alıyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki partilerin genel başkanlarıyla bizzat görüşüyorum. Görüşmeyen devam edeceğim. Görüşemeyen, görüşememesini istismar olarak nitelendirip kabul etmeyen insanlara ısrarla gitmeye devam edeceğim. Hiç kimsenin bizim ısrar ve iyi niyetimizden kurtulma şansı yok” dedi. Milletin yaşadığı ekonomi, sağlık, eğitim, adalet, güvenlik sorunlarını duymayanların çok güçlü bir demokratik uyarıya ihtiyaçları olduğunu belirten İmamoğlu, “Burada sizler vasıtasıyla tüm milletime seslenmek isterim... Biz, demokrasiyi koruyacak, özgürlüklere sahip çıkacak sorumlulukla hareket ediyoruz. Etmeye de devam edeceğiz. Bu süreçte hiçbir şekilde geri adım atmayacağız. Türkiye’nin geleceğinin muhafızı olmak için tüm gücümüzle mücadele edeceğiz. Geleceğe dair tariflediğimiz bütün çağdaş teknik, bilimsel unsurlar kadük kalır aksi takdirde.” diye konuştu. BEYOĞLU / İSTANBUL Türkiye Belediyeler Birliği (TBB) ve İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, 12.’si düzenlenen Brand Week Istanbul’a katıldı. Bu yıl ‘Bir Tarihin Başlangıcı’ temasıyla hayata geçen etkinliğin açılışında ‘Yeni ve Adil Bir Başlangıç Mümkün’ başlığıyla tarif ettiği bir konuşma yapan İmamoğlu şunları söyledi: “YENİ VE ADİL BİR BAŞLANGIÇ MÜMKÜN” “Normalde böyle seçkin bir topluluğa hitap eden her siyasetçi, kendi projelerini, kendi başarılarını anlatmak ister. Neticede insanları ikna ettikçe sürdürülebilir başarının mümkün olduğu bir alan, siyaset alanı. Ama ben yarın için ilham kaynağı olacak fikirler, trendler ve teknolojiler arayan sizin gibi yaratıcı profesyonellerin olduğu bu salonda, ortak geleceğimize ilişkin bir değerlendirme yapmak istiyorum. ‘Bir Tarihin Başlangıcı’ temasıyla düzenlenen Brand Week İstanbul’da açılış konuşmamın başlığını ‘Yeni ve Adil Bir Başlangıç Mümkün’ diye tanımlamak istedim.” “POPÜLİZM, MİLLİYETÇİLİK VE OTORİTER EĞİLİMLER GÜÇ KAZANDI” “Sunumuma bir soruyla başlamak istiyorum: Tarihin neresindeyiz? 1990’ların başında Soğuk Savaş sona ermiş, Sovyetler Birliği dağılmıştı; Batı'nın değerlerinin galip geldiği ilan edilmişti. Çeşitli siyaset bilimcilere göre bu ‘Tarihin Sonu’ydu. Çünkü Batı’nın serbest piyasa ekonomisi ve liberal demokrasisi artık rakipsizdi. Küreselleşme her yeri saracak, uluslararası sistem de daha uyumlu ve daha barışçıl bir yapıya bürünecekti. Ancak, öyle olmadı! Dünya, öngörülemeyen bir düzensizlik ve kaos dönemine sürüklendi. Geride bıraktığımız otuz yılda demokrasiler, yalnızca gelişmekte olan ülkelerde değil, Batı'da bile ciddi zorluklarla yüzleşti. Popülizm, milliyetçilik ve otoriter eğilimler güç kazandı.” “21. YÜZYILIN İLK ÇEYREĞİ, SAVAŞ, ÇATIŞMA VE KRİZLERLE DOLU BİR DÖNEM OLDU” “Keza tarihin bitişiyle ekonomik üstünlüğün Batı'da kalacağı düşünülüyordu. Ama Çin ve diğer yükselen ekonomiler, Batı’nın bu üstünlüğünün sona ermesinin mümkün olduğunu gösterdi. Bugün Çin, dünyanın ikinci büyük ekonomisi. Afrika ile Asya’da ise yeni güç merkezleri doğuyor. 2008 küresel finans krizinden sonra Batı’nın duraklamaya giren ekonomileri, büyüme ve eşitlik sorunlarıyla mücadele ediyor. Küreselleşmenin sonu bile artık konuşuluyor. Pandemi ve Ukrayna krizi gibi olaylar, stratejik alanlarda yerel ve ulusal üretimi destekleme ihtiyacını ve korumacı politikaları tekrar öne çıkardı. Ticaret savaşları, küresel iş birliğini sarsarak içe kapanma dönemini başlattı. Başta ABD olmak üzere birçok ülkede gümrük engellerinin yükseltilmesi eğilimlerini güçlendirdi. Ne yazık ki dünya çapında barış umudu da gerçekleşmedi. 21. yüzyılın ilk çeyreği, savaş, çatışma ve krizlerle dolu bir dönem oldu.” “ÖNÜMÜZDE İKİ SEÇENEK VAR…” “Özetle bana göre tarih bitmedi, aksine yepyeni bir aşamaya geçtik. Bu aşamada, zorlukları aşmak ve geleceği yeniden inşa etmek bizim elimizde. Ancak bu yeni aşamanın nasıl bir dünya getireceği, hangi yolu seçeceğimize bağlı. Önümüzde iki seçenek var: Parçalanma, kriz ve düzensizliklerle şekillenen kaotik bir gelecek mi? Yoksa dayanışma, iş birliği ve sürdürülebilirlikle daha iyi bir yaşam kurabileceğimiz umut dolu bir dünya mı? Eğer her ülke kendi içine kapanır, toplumlar kutuplaşmayı ve bölünmeyi sürdürürse, karşılaşacağımız tablo çok karanlık.” “BEŞ FARKLI ALANDA DERİNLEŞEN ADALETSİZLİK VAR” “Bugün dünyamızın karşı karşıya olduğu en büyük zorluklardan biri, beş farklı alanda derinleşen adaletsizliklerdir. Bu beş temel adaletsizliğe çözüm üretmeden, daha iyi bir gelecek inşa etmemiz mümkün değil.” “MATBAAYI 300 YIL GECİKEREK KULLANMADAN DAHA ZOR KOŞULLARLA KARŞI KARŞIYA KALABİLİRİZ” “Öncelikle teknolojik adaletsizlik, günümüzün en büyük sorunlarından biri olarak karşımızda duruyor. Teknolojik devrim, zengin ülkelerde daha fazla zenginlik ve refah yaratırken, birçok yoksul ülkeyi daha da geri bırakıyor. Dijital ekonomiye geçiş yapamayan, yüksek teknoloji sektörlerinde rekabet edemeyen bu ülkeler, altyapı ve eğitim yetersizliği nedeniyle büyük bir dezavantaj yaşıyor. Teknolojik eşitsizlik, küresel eşitsizliği daha da derinleştiriyor. Dış şoklara karşı savunmasız hale gelen yoksul ülkelerin, gelişmiş ülkelere bağımlılığı her geçen gün artıyor. Bu, gelecekte ulusların fırsat eşitliklerini sağlamak adına ele alınması gereken derin bir adaletsizliktir…  Gelişmekte olan devletlerin düşük gelirde birleşeceği korkusu yaygınlaşıyor. Bu riskler Türkiye için sahici bir beka sorunu olabilir. Teknolojik adaletsizlik, yapay zekayı geliştirme ve sahibi olma konusundaki gecikmeyle birleşirse, matbaayı 300 yıl gecikerek kullanmadan daha zor koşullarla karşı karşıya kalabiliriz.” “YOKSUL ÜLKELER, İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN EN YIKICI SONUÇLARIYLA YÜZLEŞMEK ZORUNDA KALIYOR” “İkincisi iklim adaletsizliğidir. İklim değişikliği, tüm dünyayı etkilese de bu krizden en çok etkilenenler, bu krize en az katkıda bulunan yoksul ülkelerdir. Küresel karbon emisyonlarının büyük kısmından sorumlu olan zengin ülkeler, gelişmiş altyapıları ve ekonomik güçleri sayesinde iklim krizine karşı kendilerini koruyabiliyorlar. Ama yoksul ülkeler aynı şansa sahip değil. Yoksul ülkeler, iklim değişikliğinin en yıkıcı sonuçlarıyla yüzleşmek zorunda kalıyor. Bu, adalet kavramını sorgulamamıza neden olan bir durum; çünkü küresel sorundan en az sorumlu olanlar, en ağır bedeli ödüyorlar.” “ANCAK GÖÇ YÜKÜNÜN BİLE ADİL OLMAYAN BİR ŞEKİLDE DAĞILDIĞINI GÖRÜYORUZ” “Üçüncü olarak göçleri, küresel eşitsizliğin hem bir sonucu hem de sebebi olarak görmeliyiz. İnsanlar, yoksulluktan, siyasi istikrarsızlıktan ve çevresel felaketlerden kaçarak daha güvenli bölgelere ulaşmaya çalışıyor. Ancak göç yükünün bile adil olmayan bir şekilde dağıldığını görüyoruz. Gelişmiş ülkeler göçmenlere kapılarını kapatırken, yoksul ülkeler kapasitelerinin çok üzerinde mülteciye ev sahipliği yapmak zorunda kalıyor.” “GELİR DAĞILIMINDAKİ UÇURUM TOPLUMSAL BÜTÜNLÜĞÜ DERİN BİR BİÇİMDE SARSIYOR” “Dördüncü olarak gelir adaletsizliğini konuşmalıyız. Gelir adaletsizliği hem ulusal hem de uluslararası düzeyde toplumları içten içe kemiren en büyük sorunların başında geliyor. Ulusal düzeyde, son 20 yıldaki siyasi tercihlerle durmadan artmış olan ekonomik eşitsizlikler, toplumsal huzursuzlukların, parçalanmanın ve sosyal adaletsizliğin temel sebeplerinden biri oldu. Orta direğin zayıflatıldığı, refahın giderek dar bir zümrenin imtiyazına dönüştürüldüğü bu adaletsiz düzende, dar gelirli kesimlerin hayata tutunabilmeleri her geçen gün zorlaşıyor. Gelir dağılımındaki bu uçurum, sosyal uyumu tehdit ediyor; toplumsal bütünlüğü derin bir biçimde sarsıyor. Adil gelir dağılımının olmadığı bir toplumda, toplumsal barışın sürdürülebilmesi nasıl mümkün olabilir? Uluslararası düzeyde ise gelir adaletsizliği, ülkeler arası eşitsizlikleri derinleştiriyor ve küresel istikrarı sarsıyor. Gelişmiş zengin ülkeler, küresel ekonomik kaynakların büyük bir kısmını elinde bulundururken, düşük ve orta gelirli ülkeler yeterli yatırımları yapamıyor; altyapılarını geliştiremiyor ve toplumsal refahı sağlayamıyor. Bu durum, zengin ülkelerin ekonomik ve siyasi güçlerine güç katarken, yoksul ülkeleri dış şoklara karşı daha savunmasız hale getiriyor.” “BİR TARAFTAN DEMOKRASİDEN BAHSEDİP DİĞER TARAFTAN BİR SİLAHA DÖNÜŞTÜRDÜĞÜNÜZ YARGI MARİFETİYLE…” “Son olarak, temsilde adaletsizliğe değinmek isterim. Temsilde adaletsizlik hem ulusların hem de küresel sistemin en büyük yapısal sorunlarından biri. Ülke içinde temsil adaletsizliği, farklı toplumsal kesimlerin karar alma süreçlerinde yeterince temsil edilmemesiyle kendini gösteriyor. Farklı görüşlerin ve grupların haklarının korunması ve her vatandaşın sesinin duyulması, gerçek bir demokrasinin olmazsa olmazıdır. Bir taraftan demokrasiden bahsedip, diğer taraftan bir silaha dönüştürdüğünüz yargı marifetiyle seçilmiş siyasetçileri oyun dışına atarsanız, temsilde adaletten bahsedemezsiniz. Bu alanlardaki adaletsizlik, toplumdaki güveni ve sosyal uyumu zayıflatır, toplumsal huzursuzluğu derinleştirir.”




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —