Sınır kişilik özelliklerinin herkeste az çok bulunabildiğini dile getiren Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Sınır kişilik bozukluğu varsa, kişi bunu bir problem olarak görmez, doğal hali gibi algılar. Bu durumu fark edemez, normal kabul eder ve öyle davranır. Bu bir kişilik bozukluğudur.” dedi. Sınır kişilik bozukluğunun temellerinin genellikle ilgisiz bir aile ortamında, çocukluk döneminde atıldığını kaydeden Prof. Dr. Tarhan, “Bu kişilerde çocukluk çağı travmaları sıklıkla görülür ve genellikle mutlu bir çocukluk dönemi geçirilmez. Çocukluk döneminde yapması gereken duygu regülasyonunu öğrenemez. Çocukluk dönemlerinde biriktirdikleri anılar hep problemlidir. Bir günde dört mevsim yaşayan kişiliklerdir” diye konuştu. Terapilerde en çok üzerinde durulan noktanın, bu kişilerin kendi iç dünyalarında mutlu olmayı öğrenmeleri olduğunu söyleyen Prof. Dr. Tarhan, “Kendi iç dinamikleriyle mutlu olmayı öğrenebilirlerse, çocukluk çağı travmalarının üstesinden gelebilirler. Bu kişilerde çocuklukta duygusal istismar ve ihmal çok sık görülür.” dedi. Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, sınırsız kişiler konusunu değerlendirdi. Sınır kişilik bozukluğu olanlar bu durumu doğal hal olarak algılıyor Prof. Dr. Nevzat Tarhan, sınır kişilik bozukluğunun (borderline) başlangıçta, psikoz (akıl hastalığı) ve nevroz arasındaki sınırları ayırt etmek için kullanıldığını ifade ederek, “Psikoz, gerçeklik testinin bozulduğu, yani hayal, gerçek, rüya ayrımlarının yapılamadığı veya irrasyonel davranışların sergilendiği bir akıl hastalığıdır. Nevroz ise daha çok kişinin ilişkilerinin bozulduğu ve sosyal problemlerin yaşandığı bir durumdur. Ancak, psikoz ve nevroz arasında gidip gelen, tedavide çok zorlanılan kişilik tipleri mevcuttu ve ‘borderline’ terimi bunlar için kullanıldı. Sınır kişilik özellikleri herkeste az çok bulunabilir. Sınır kişilik bozukluğu varsa, kişi bunu bir problem olarak görmez, doğal hali gibi algılar. Bu durumu fark edemez, normal kabul eder ve öyle davranır. Bu, bir kişilik bozukluğudur ve bu kişiler yakınlarına en çok problem çıkaranlardır. Sınır kişilik bozukluğunun belli bir noktadan sonra duygu durum bozukluğuna dönüştüğü de görülür.” diye anlattı. Tutarsızlıkta tutarlılar! Sınır kişilik özelliklerinden birinin duygusal tutarsız olduğunu ve bu kişilerin sabah başka, akşam başka düşünen bir gün içinde dört mevsimi yaşayan, duygu düzenlemesi yapmakta zorlanan kişiler olduğunu kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bu kişilerin bir diğer özellikleri de güvensizliktir. Sürekli korkuyla yaşar, kötü bir şey olacakmış gibi hissederler. Kaygıları çok yüksektir ve içlerinde kronik bir boşluk duygusu vardır. Bu boşluk duygusu nedeniyle devamlı tedirgin ve tetiktedirler. Kimlik karmaşası da sıklıkla yaşanır. Kendi sosyal kimliklerini, cinsel kimliklerini ve tüm kimliklerini sorgularlar. Kaos ve gelgitler çok fazladır, bu nedenle dengesiz kişilik özellikleri sergilerler. Tutarsızlıkta tutarlıdırlar. Abartılı duygusal dengesizlikleri hayatlarının her alanına yansır. Dış dünyada yansıttıkları ile iç dünyaları farklıdır. Bu özellikler nedeniyle, en çok ilişki sorunu yaşayan kişilerdir.” dedi. Aynı gün içinde kolayca aşık olur, birden bırakırlar… Bazı psikiyatri ekollerinde "bipolar 3" olarak adlandırılan ve duygu durum bozukluğunun yeni bir alt grubu olarak tanımlanan "eşik altı duygu durum" bozukluğu olan kişilerin de bulunduğunu dile getiren Prof. Dr. Tarhan, “Bu kişilerde temel değerlere ve ahlaki normlarına uymayan davranışlar görülür ve kolayca aşık olurlar, birden bırakırlar. Bu durumu gün içinde de yaşanabilirler. Bu sınır kişilik bozukluğunun ilaç tedavisi gerektiren bir formu olarak değerlendirilir.” diye konuştu. Bütün kişilik bozukluklarının yüzde 30-40'ının genetik faktörlere dayandığını belirten Prof. Dr. Tarhan, “Borderline kişilik bozukluklarına sahip bireyler, karşı tarafın duygularını algılayamazlar, duygusal okuryazarlıkları yoktur. Kendi duygularını da okuyup anlamakta zorlanırlar, duygusal farkındalıkları eksiktir ve duygusal aktarımı sağlıklı bir şekilde gerçekleştiremezler. Bu nedenle tutarlı ve güvenli ilişkiler kurmakta güçlük çekerler.” ifadesinde bulundu. Sınır kişilik bozukluğunun temelleri çocukluk döneminde atılıyor Sınır kişilik bozukluğunun temellerinin genellikle ilgisiz bir aile ortamında, çocukluk döneminde atıldığını kaydeden Prof. Dr. Tarhan, “Bu kişilerde çocukluk çağı travmaları sıklıkla görülür ve genellikle mutlu bir çocukluk dönemi geçirilmez. Ailede rol model olacak kişiler, yani anne, baba ve onların ilişkisi, çocuk tarafından örnek alınır. Eğer aile içerisinde kararlı, tutarlı ve sağlıklı bir ilişki yoksa, çocuk neyin iyi, neyin kötü, neyin doğru, neyin yanlış olduğunu anlayamaz. Çocukluk döneminde yapması gereken duygu regülasyonunu öğrenemez. Sınır kişilik bozukluğunun en belirgin özelliklerinden biri, sağ beyinlerinin düzgün çalışmamasıdır. Sağ beyin, duygusal beyindir; sol beyin ise rasyonel beyindir. Ön beyin dengeyi sağlar. Ancak bu kişilerde sağ beyin tutarsız çalışır ve kişiyi sağ beyni yönetir. Ön beyin dengeyi sağlayamaz. Yani aklına ilk geleni yapar, hoşuna gideni yapar ve son duyduğuna inanır. Bu nedenle evlilik olgunluğu bile yoktur. Karşı cinsle uygunsuz davranışlar sergilerler, tutarsız davranışları vardır. Çocukluk dönemlerinde biriktirdikleri anılar hep problemlidir.” şeklinde konuştu. Narsistik özellikler de taşıyorlar Prof. Dr. Nevzat Tarhan, sınır kişilik bozukluğu olan kişilerde narsistik özelliklerin de olduğunu, genellikle kendilerinde sorun görmedikleri için, terapiye sevdikleri şeyi veya çocuklarını kaybetmemek için geldiklerini ve genellikle eşlerini suçladıklarını anlatarak, “Öncelikle o kişilerin kişilik profilini çıkarıyoruz; güçlü ve zayıf yönlerini belirliyoruz. Hayattaki ego ideali, yaşam felsefesi, olayları ele alış biçimi, sorun çözme stili, stresle baş etme stili ve insanlarla iletişim kurma biçimi gibi unsurları inceliyoruz. Bunları belirledikten sonra hem kişilik profilini değerlendiriyoruz hem de hastalığın biyolojik boyutu var mı diye araştırıyoruz. Çünkü duygu, düşünce ve davranışlarımızın organı beyindir. Beyindeki altyapı bozuksa, kimyası bozuksa ve tehlike devreleri fazla çalışıyorsa (bu kişilerde beyindeki tehlike devreleri çok çalışır), her şeyi abartırlar ve felaketleştirme eğiliminde olurlar. Eğer durum böyleyse, biyolojik boyutu da ele alıyoruz.” dedi.