Tayyar Özbey

Tarih: 17.08.2025 16:06

Ortadoğu: Yüzyıllık Dayatmaların Bedeli

Facebook Twitter Linked-in

Ortadoğu: Yüzyıllık Dayatmaların Bedeli Ortadoğu, bugün sadece haritalar üzerinde sınırları tartışılan bir coğrafya değil; aynı zamanda halkların kan, gözyaşı ve acı ile yoğrulmuş tarihinin canlı sahnesi. 

Bu topraklarda kimlikler, inançlar ve siyasi düşünceler üzerinden kurulan baskı düzenleri, bir asırdır aynı hataları tekrar ediyor. Her bir yanlış adım, yeni bir felaketlerin tohumlarını ekti, ekiyor.

İnsanlar, kimlikleri, mezhepleri ve siyasi görüşleri nedeniyle ötekileştiriliyor, işkence görüyor, kurşunların hedefi hâline gelerek acımasızca öldürülüyor. 

Her siyasal güç, kendi çıkarları doğrultusunda bir rejim inşa etme peşinde. Yıllarca birbirleriyle çatışmış, ideolojik olarak taban tabana zıt fraksiyonlar zor aygıtlarıyla bir araya getirilmeye çalışılıyor. 

Oysa sahadaki gerçeklik bundan çok uzak. Yüzyıl önce, bölgedeki halkların etnik, kültürel ve tarihsel gerçeklikleri dikkate alınmadan; yalnızca dış güçlerin çıkarları doğrultusunda kurulan rejimler bugün birer birer çökmektedir. İran, Irak, Suriye ve Türkiye gibi ülkeler, temelleri bu yanlış varsayımlar üzerine atılan sistemleriyle birer sorun yumağına dönüşmüş durumdadır.

Bu devletleri sistem çıkmazına sürükleyen Kürtlerle olan sorunlarıdır. Bu rejimler Kürtlerle sorunlarını çözmez, tarihi ve toplumsal gerçeklikler göz ardı edilerek yeniden benzer bir dayatmaya giderlerse, Ortadoğu'da kan gövdeyi götürür. Çünkü bugünün halkları, yüzyıl önceki halklar değil; gerçekler de yüzyıl önceki gerçekler değil. Aradan geçen zaman çok şeyi değiştirdi. Devletler, halkların çıkarı ve menfaatleri için dünyanın en modern silahlarına ve teknolojilerine sahip olmak, kendi kaderlerini belirlemek, uluslararası arenada her alanda gelişmek ve yer almak istiyorlar. 

Ancak, bu toprakların en eski ve büyük bir nüfusa sahip halklarından biri olan Kürtler söz konusu olduğunda ne dilini ne  de kültürünü geliştirmesine tahammülleri yok. Varlıkları reddediliyor, inkâr ediliyor. Anayasal sistem içinde bile asgari düzeyde bile hak talepleri karşılanmıyor. 

Halk olarak var olma istekleri söz konusu olduğunda birlikte yaşadığı devletlerin zor aygıtıyla karşılaşıyorlar. Talepleri red ediliyor, görmezden geliniyor. Suriye’de, dünün mazlumu olduğunu söyleyenler, İktidarları eline geçirdikçe ve güç devşirdikçe  bugünün zalimleri olma yolunda hızla ilerliyorlar. Dürzilere, Alevilere ve diğer azınlıklara yaptıklarıyla hiçbir insanlık değeri tanımadıklarını gösteriyorlar. 

Uluslararası güçler bunları maklajliyarak iyi adamlar  rolüne bulundursa da gerçeklik değişmiyor. Yıllarca birbirleriyle çatışmış ve siyasi olarak birbirine zıt toplumsal yapıları, sırf belli çıkarlar uğruna aynı potada eritmeye çalışmak, maya tutmayacağı biline biline atılan bir adımdır. Merkezileşmiş otoriter sistemler yerine, yerel iradeyi tanıyan siyasal modeller çok daha gerçekçi ve sürdürülebilir yönetimlerdir. Dünyada bunun çokça örnekleri var. 

Geçmişin hatalarını tekrarlamak, daha büyük felaketlere yol açacaktır. Halklar arasındaki tarihsel ve derin sorunlar oldu bittiye getirilemez. Geçmişteki dayatmalar, halklara ağır bedeller ödetti: Onurlarını, kültürel değerlerini, kimliklerini kaybettiler. Asimilasyon politikalarıyla kişiliksizleştirildiler. Bu gerçekliğin farkına varan halklar, özellikle de Kürtler, bir kez daha kimliksizliğe ve statüsüzlüğe mahkûm edilmek istemiyor. Çünkü bu acıyı iliklerine kadar yaşadılar. Kürtlerin nefes almasına bile tahammül edemeyenlerin onlara yeni rejim dayatmaları, kabul edilemez. Kürtler, bu faşizan rejimlerden kendilerini gözden geçirmelerini, Kürtlere karşı işledikleri tarihsel hatalardan ders çıkarmalarını, hatta bunları açıkça kabul etmelerini istiyor. 

Geçmişin muhasebesini yapmayan, özür dilemeyen, Kürtlerin kimliğini ve kültürel değerlerini tanımayanların onlara söyleyecek sözü de olmamalıdır. Ali Şeriati’nin dediği gibi: “Eğer bir yerde yangın varken biri seni ibadet etmeye çağırıyorsa bil ki bu bir hainin davetidir.” İnsanların insanlık değerlerini elinden alanlar, hak hukuk tanımayanlar, halkları acıyla yüzleştirenler İslam kardeşliğinden bahsediyorlar. Bu sahte kardeşliğe birilerinin inanmasını beklemek behtbahtlık olur. Onun için bugün Ortadoğu yanarken, asıl yapılması gereken, halkların gerçek taleplerine kulak vermektir.

Sonuç olarak: Yüzyıl önce yapılan hataları tekrar etmek, sadece geçmişin yaralarını kanatmakla kalmaz, geleceğin umutlarını da yok eder. Halkların iradesi, kimliği ve kültürü yok sayıldığında, o coğrafyada barış da adalet de asla kök salamaz. Ortadoğu’nun yeniden inşası, ancak halkların kendi iradeleriyle, eşitlik ve karşılıklı saygı temelinde mümkündür. Aksi takdirde bu yangın, herkesi içine çekecek bir felakete dönüşür.

Tayyar ÖZBEY/ 14.08.2025


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —