Azmi Karamahmutoğlu: 2025 yılının yaz mevsimini bitiriyoruz. Şunun şurasında iki hafta kaldı. Son iki haftası kalan yaz mevsiminin getirmesini beklediğimiz fiyatlardaki azalmayı, bolluğu ve bereketi hiç göremeden, yaşayamadan, fiyatlar hiç ucuzlamadığı için yaz meyvelerini yiyemeden mevsimi bitirdik. Tatil mevsimi olmasına rağmen ülkenin içine düşürüldüğü fukaralık, yoksulluk sebebiyle vatandaşlar tatilini yapamadan yaz mevsimini bitirdi. Deniz mevsimi olmasına rağmen sahillerimiz, kumsallarımız, kıyı şeritlerimiz işgalci harami işletmelerin eliyle kuşatıldığı için vatandaşa kanunen açık olması gereken bu yerler ödeme yapamayan vatandaşlara ve onların kullanımına kanunsuz bir şekilde kapatıldı. Oysa biz Zafer Partisi olarak burada yaz mevsimi başlarken yapmış olduğumuz basın toplantılarında bu kıyı işgali sorununu işlemiş, ele almış, belediyelerin ve AK Parti hükümeti bakanlıklarının dikkatini çekmeye çalışmıştık. Ancak ne belediyeler herhangi bir girişimde bulundu ne de AKP hükümetinin bakanlıkları kılını kıpırdattı. Sorun bu yaz da böyle devam etti. Aynı sorunun gelecek yaza devretmemesi etmemesi için Zafer Partisi olarak bu konuyu işlemeye devam edeceğiz. Gördük ki sadece bakanlıklar yahut muhalif belediyeler eliyle ülke yönetildiği zaman bir emsal teşkil etme, bir kıyaslama olanağından yoksun kalınıyor. Bu sebeple muhalefetin tek renkli olmamasının önemini Türk demokrasisi açısından da bir kere daha anlamış bulunuyoruz. Sahillerin kumsalların vatandaşa ücretsiz olacağı, bunu sağlayacağımız güne kadar biz bu uğraşıyı vermeye devam edeceğiz. Tarımın Çöküşü ve Nüfusun Yaşlanması Yaz mevsimi olmasına rağmen yine bir diğer konu da yaş meyve ve sebze fiyatlarının düşmemesinin etkileri. Bu etkiler arasında ülkece fakirleşmemizin, gıda enflasyonundaki artışın yanında şüphesiz bir diğer etken de köylerin boşalması ve tarımla uğraşan nüfusun tarımdan vazgeçmesi. Bu tarımdan geçinen köylü ve çiftçi nüfusun kentlere göç ederek iyiden iyiye bu nüfusun azalmasıdır. Köy tarım nüfusunun kentlere göç etmesinin doğurduğu bir diğer sakıncalı sonuç ise ne yazık ki ülkemizin nüfus artış hızına olan olumsuz etkisidir. Zaten çeyrek asırdır iş başında bulunan AKP hükümetinin ülkemizi içine sürüklemiş olduğu ekonomik buhran sebebiyle Türkiye'mizde kendiliğinden otomatik bir nüfus planlaması, bir doğum kontrolü yapılıyor yıllardır. Her dönem kırsaldaki doğum oranları kentlere kıyasla daha yüksek olmuştur. Fakat şimdi kırsal nüfusun azalmasıyla birlikte bugün bu oran %6'dır. Doğurganlık oranında da Türkiye genelinde, düşüşe yol açmıştır. Ele aldığımızda 1970'lerin başında ülkemizdeki çocuk nüfus oranı %50'lere yakındır. %48,5. Türkiye'mizin %48,5'u çocuk nüfustan oluşuyordu. Bugün ise bu sayı yarı yarıya inmiştir. Bugün ülkemizdeki çocuk nüfus oranı %25'tir. Yani... Türkiye'miz hızla yaşlanan bir toplum olmaya doğru, yaşlanmış bir toplum olmaya doğru gidiyor. Kaçak Nüfus, Doğurganlık Farkı ve Demografik Tehdit Fakat bu kaygı verici nüfus tablosu, bugün için bu kaygı verici bu tablo sadece Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarıyla sınırlı kalıyor. Yoksa bizimle birlikte Türkiye'de yaşamı paylaştıkları halde nüfus artış hızları, doğurganlık oranları Türk vatandaşlarının kat ve kat üstünde olan milyonlarca insan var Türkiye'mizde. Çeşitli adlar altında ülkemizde bulunan ve sayıları 13 milyon gibi ürkütücü devasa bir nüfusa ulaşan yasa dışı kaçak nüfusla birlikte geçici koruma altında olanların doğurganlık ve nüfus artış hızları bir demografik sorun olarak aynı zamanda milli güvenlik meselesi halinde ele alınmak zorunda kalınacaktır. Ülkemizdeki geçici koruma altında olanlar ile ayrıca düzensiz göç yoluyla gelen yasa dışı kaçak nüfusun Türk milletinden gizlenmesine, sayısal gerçekliğin gizlenmesine ve doğurduğu ekonomik, sosyolojik, kültürel, demografik asayişe ilişkin sorunların neler olduğuna boyutlarının ne olduğuna ilişkin gerçekliğin Türklerden, vatandaşlardan gizlenmesine, unutturulmaya yahut kanıksatılmaya çalışılmasına Zafer Partisi olarak izin vermeyeceğiz. Türkiye dünyanın göçmen kampı değildir! Demografik işgale yol açan göçmen politikanızı reddediyoruz. Düzensiz göç eliyle Türkiye'de Türk nüfusunun seyreltilmesine seyirci kalmayacağız. Diyarbakır Belediyesi'nde İşten Çıkarmalar ve Partizanlık Dikkatinizi Diyarbakır vilayetine, Diyarbakır özelinde DEM Parti'nin elinde bulunan belediyelerdeki yönetimlere çekmek istiyorum. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi'nde belediye çalışanlarına karşı uygulanan ayrımcılık ve partizanlık, giderek büyüyen bir toplumsal sorun olarak çözülmeyi bekliyor. Dem Parti'nin yönetimindeki Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi sayısı bini aşan belediye çalışanını işten çıkartırken, Diyarbakır Belediyesi'nin DEM Partili Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Serra Bucak, işten çıkarma gerekçelerini şu sebeplerle, şu sözlerle açıklıyor: "Bizimle çalışmayan, bizimle çalışamayan, anlayışı bize uymayan, iş anlayışı bize uymayan." diyerek işten çıkarmaların asıl nedenini ifade etti. Bir işçinin belediyedeki temizlik işçisinden başlayarak, işçinin ve alt düzey memur kadrosunun sizin iş anlayışınıza uymamasından kastınız, muradınız nedir Sayın Serra Bucak? İşlerinden aşılarından edilen bu insanlar, bu sayısı bini aşkın olan Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi çalışanı, bu insanlar yaklaşık bir yıldır Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi'nin önünde çadır kurmuşlar ve haklarını, hukuklarını arıyorlar. Çünkü işlerinden olmuşlar, evlerine ekmek götüremiyorlar. Oysa PKK narkoterör örgütünün siyasal taleplerinin temsilcisi olan DEM Parti etnisitesi ne olursa olsun şayet bir yurttaş DEM Parti'nin kendi bölücü politikalarını paylaşmıyorsa ona düşmanca davranabiliyor. Hemşehrisi de olsa böyle davranıyor köylüsü de olsa böyle davranıyor yahut temsilciliğini yaptığı etnisiteye ait bir yurttaş olsa da, DEM Parti şayet kendi bölücü politikalarını paylaşmıyorsa yuttaş, ona karşı düşmanca davranabiliyor. Belediye çalışanlarının işiyle, ekmeğiyle, evinin rızkıyla oynanabiliyor. DEM Parti, ülkesine sadakatle bağlı, işinde gücünde vatansever insanların ekmekleriyle oynamayı bir politika olarak kullanabiliyor. DEM Parti'nin bunu yaptığı yerde, etnisite ayrımı yapmadan, inanç kimliği üzerinden bir ayrım yapmadan, Vatandaşlarına sahip çıkabilecek tek erk, tek otorite Türk Devleti'dir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve hükümeti bu sosyal yarayı sarmalıdır. Türk Milleti bir bütündür. Milletin bir kesiminin kaderi, etnik bölücülerin vicdansızlığına terk edilmemelidir. İşte Cumhur İttifakı'nı oluşturan AKP ve Devlet Bahçeli'nin masaya oturduğu DEM Parti budur. Güya bir etnisitenin topyekûn siyasal temsilciliği iddiasında bulunan, terörden beslenmiş oligarşik bir politikacı grubun terör marifetiyle seçmenleştirdiklerinin oylarıyla ele geçirdiği yerel yönetimleri nasıl terörize ettiğini Diyarbakır Belediyesi örneğinde olduğu gibi apaçık sergiliyorlar. DEM Parti ve PKK İlişkisi – "Kardeşlik Değil Kalleşlik" İşte bu DEM Parti ile oturulan masaya verilen isim ise PKK'nın 41 yıllık terör şiddetinin bu şiddete terör denmemesinin DEM Partili yöneticiler tarafından talep edilmesi karşılığında verilen bir isimdir. Uydurulmuş bir adlandırmadır. TBMM'de kurulan, arka planlı hukuka, meclis iç tüzüğüne dayanmayan bu komisyona verilen ad, terör adlandırmasından rahatsız olan DEM Parti'nin isteği üzerine 'Terörsüz Türkiye' adlandırmasının değiştirilmesiyle elde edilmiş bir adlandırmadır. Adına Milli İdare Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu demiş Cumhur İttifakı iktidarı. Fakat halen daha masada oturuluyorken daha dün, DEM Parti Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, Milli Marşımıza karşı saygısızca bir karşı koyuş, bir küstahlık sergilemiştir. Bu küstahça tavrı sergileyenlerle sırdaş olarak komisyon masasında oturuyorsunuz. Ey Cumhur İttifakı ve ey ana muhalefet partisi! Bu kafayla, bu zihniyetle mi milli dayanışma içerisinde olacaksınız? Adlandırdığınız gibi. Milli dayanışmayı, Milli Marşınıza saygı duymayanlarla mı elde edeceksiniz? Kürt sorunu; emperyalizmin yarattığı bir dış sorundur, bir dış politika sorunudur. Onunla milli dayanışma değil, ancak milletler arası mücadele yapılır. Ve o mücadele de bu sorunun sahibiyle, patronuyla uluslararası arenada yapılır. Yine daha dün bu ayrılıkçı kafa, havai fişekli yıl dönümü kutlamaları yaptı. Meclis'teki Milli Birlik, Kardeşlik, Demokrasi Komisyonu'nda oturan DEM Parti, dün havai fişekli yıl dönümü kutlamaları yaptı. Kalleş PKK Terör Örgütü'nün 1984'ün 15 Ağustos'unda Eruh ve Şemdinli ilçelerinde yapmış olduğu kalleş terör saldırısının yıl dönümünde kutlamalar yaptı. Siz Cumhur İttifakı, kurduğunuz komisyona kardeşlik adını vermişsiniz. Fakat dünkü bu kutlama kardeşlik değil, kalleşlik idi! Ve biz Türkler, terörün doğurduğu ve yoğurduğu bu kalleşliği uzun yıllardır tanıyor ve biliyoruz. Türk Milleti zekidir. Aldanmayacağız, yanılmayacağız ve kurduğunuz tuzağa düşmeyeceğiz. Kendi şovenist taleplerinin karşılanması için tek adam rejiminin yanında hizalanan etnikçi bir partinin demokrasi palavrasına hiçbir zaman inanılmadığı gibi komisyonu kuran ve isim babası olan partilerin, başat partilerin, AKP ve Devlet Bahçeli'nin de kendine demokrat masalları; kurulan bu masayı meşrulaştıramaz. Sadece isim koyarak milli birlik, dayanışma, kardeşlik demokrasi sağlanmıyor. Yani 'bal bal' demeyle ağız tatlanmıyor. Buna rağmen yine de ana muhalefet partisi Cumhuriyet Halk Partisi'nin bu masaya oturtulması; Cumhur İttifakı iktidarının, AKP - Devlet Bahçeli Hükümeti'nin karşıtı olan muhalefet ve muhalif seçmen tarafından şaşkınlıkla karşılandığını görüyor ve yaşıyoruz. Bu şaşkınlık halen daha atlatılmış değil. CHP'nin Komisyondaki Tutumu ve Gizlilik Kararı Cumhuriyet Halk Partisi niçin bu masaya oturmuştur? İyi Parti'nin sergilemiş olduğu, tutarlı ve doğru politikayı CHP neden sergileyememiştir? Çünkü Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde kurulan bu komisyon hukuka aykırı bir yolla oluşturulmuştur. Arkasında meclis iç tüzüğüne dayalı, hukuka, kanunlara dayalı bir yapı yoktur. Böyle bir temel üzerine oturmamaktadır. PKK terör örgütü ile bazen dolaylı, bazen de doğrudan yapılan pazarlıkların gereklerini yerine getirmek için bu komisyon kurulmuştur. CHP'nin bu masaya oturtulmasını Cumhuriyet Halk Partisi, 'kamuoyunu bilgilendirmek adına' diye açıklamış. Böyle gerekçelendirmiş. Masaya oturmalı mı? Oturmalı ki orada neler konuşuluyor, neler olup bitiyor? Kamuoyunun bundan haberi olsun. Kendisi böyle gerekçelendirdi. Fakat daha ilk oturumda müzakerelerin ve konuşulanların gizliliğine, kamuoyuna aktarılmamasına ve 10 yıl boyunca halktan gizlenmesine, saklanmasına Cumhuriyet Halk Partisi onay vermiştir. Oraya katılan CHP'li milletvekilleri, başta Sezgin Tanrıkulu'nun coşkulu bir şekilde el kaldırmasıyla onay vermişlerdir. Yani ne olup bittiğini bugün öğrenemeyeceğimiz gibi, gelecek 10 yılda da öğrenemeyeceğiz. Cumhuriyet Halk Partisi komisyonda bulunma gerekçesini gizliliğe onay vererek yerle bir etmiştir. MHP'de "Yeni Nesil Ülkücülük" Oysa yasal dayanaktan yoksun olan bu komisyonda yapılan müzakerelerin gizliliğinden ve devlet sırrı olarak korunmasından asla söz edilemez. Cumhuriyet Halk Partisi Genel Merkezi kadar tabanını şaşırtan bir diğer parti, tabanını hayal kırıklığına uğratan ve üzen bir diğer yapı da Milliyetçi Hareket Partisi'ni ele geçirmiş olan Devlet Bahçeli ve onun genel merkez kadrolarıdır. Kendi beyanlarından yeni nesil ülkücülük tanımı ile duyurusu yapılan ve Devlet Bahçeli'nin bu kadrosu, belli ki bir zihniyet dönüşümünün peşindedir. Yeni nesil ülkücü tanımını yaparak bir zihniyet dönüşümünün, bir kimlik değişiminin dönüşümünün peşinde olduğunu aylar aylar önce açıklamışlardı. Ve bu beyandan bu yana geçen süre içerisinde tanık olduk ki Siyasal İslamcıların dümen suyuna kapılmış, millet yerine ümmeti koymuş bir politik anlayış var. Yüzünü batıdan çevirmiş yönünü Orta Doğu'ya döndürmüş bir güya milliyetçi fakat temelde ümmetçi politikalara hizmet eden bir siyasi anlayış pratikte uygulanmakta. Siyasal İslamcıların dümen suyuna kapılmış milleti ümmete kurban veren bir yeni nesil oluşturmaya çalışan bu Devlet Bahçeli kadrosu bilsin ki; bunca yıldır Devlet Bahçeli'ye ve genel merkez kadrolarına sabırla katlanan eski nesil otantik ülkücülerin, milliyetçilerin Zafer Partisi diye bir seçenekleri var artık. Devlet Bahçeli ve onun birinci halka çevresini yarattıkları tek adam rejimiyle ve onun ümmetçi politikalarıyla baş başa bırakıp, tertemiz bir Türk milliyetçiliği anlayışıyla Zafer Partisi'nde siyasal yürüyüşlerini devam ettirme imkan ve fırsatına sahip olan arkadaşlarımızdır. Şu an, halen daha Milliyetçi Hareket Partisi çatısı altında bulunan arkadaşlarımız. Demokrasi ve Sandık Adalet ve Kalkınma Partisi, Türkiye'de demokrasi işlediği için 2002 yılında iktidara gelebilmiştir. Cumhuriyet Türkiye'sinin karşısında duran oysa, siyasal İslamcıların, ümmetçilerin yuvalandığı AKP, Türk demokrasisi sayesinde iktidara gelebilmiştir. Öyleyse demokrasiyi ve onun kurallarını, kurumlarını yaşatmak ve korumak zorundadır. Çünkü demokrasi seçimle yönetime gelinen bir rejim olduğu kadar beraberinde yönetimin seçimle gönderildiği, değiştirildiği bir rejimin adıdır. Demokrasiyi sakatlamak isteyenler, seçimden korkan, seçim yoluyla yönetimin değişmesini istemeyenlerdir. Fakat biz Zafer Partisi olarak Türk demokrasisini, geliştirerek yaşatacağız ve işleteceğiz. O korktuğunuz, kaçtığınız seçim sandığı gelecek ve o seçimler yapılacak!