Köşe Yazıları Haber Girişi : 14 Ağustos 2021 21:01

Mülteciler -1

Mülteciler -1
İnsanlık tarihini incelediğimizde yüzyıllar boyunca çeşitli nedenlerle insanlar yerlerini terk etmeyi göze alıp bilinmez bir yolculuğa çıkmak zorunda bırakılmışlardır.

Bir Tayyar Özbey görseli olabilir

Uluslararası Kanunlardan Kaynaklı Hukuki Hakları ;
İnsanlık tarihini incelediğimizde yüzyıllar boyunca çeşitli nedenlerle insanlar yerlerini terk etmeyi göze alıp bilinmez bir yolculuğa çıkmak zorunda bırakılmışlardır. İnsanlığın bu kitlesel göçün geçmiş arka planını incelediğimizde çok eskilere gidebiliriz. Yakın dönem kitlelerin büyük zorunlu göçleri 20'nci yüzyıl başlarında Balkan Savaşları ile başladı. İkinci Dünya Savaşı'na gelindiğinde ise en üst seviye ulaştı. Bu göçle birlikte insanlar çok büyük yıkımlar yaşadı ve acılar çekti.
Hiç şüphesiz bu göç yolculuğun nedenleri vardır. Soykırım, işkenceler, insanlığa karşı suçlar, savaşlar, mübadeleler, doğal afetler, ekonomik kaygılar, etnik, inanç  ve siyasi nedenlerin yanında yeni mutlu bir yaşam sürdürme umuduyla insanlar bu yolculuğa çıkmak zorunda kalmışlardır. Artan bölgesel çatışmalar bugün özellikle bu göçleri çok daha görünür bir hale getirerek, nedenleri ve sonuçları üzerinde giderek artan çok ciddi tartışmalar mevcut. Hal böyle iken bu göç yolculuğuna çıkanların statülerini tanımlama, uluslararası alanda haklarını koruma nedeni de olabilmektedir. Bu bağlamda yazılı ve görsel medyada sıkça dile getirilen ve bu göç yollarına düşen insanları tanımlayan terimler olan sığınmacı, göçmen ve mülteci kimdir tanımlarını öncelikle bilmeliyiz.
 Uluslararası hukuka göre statüleri ve hakları nedir?.
Devletlerin bu konudaki yükümlülükleri ve samimiyetleri merek edilen konulardır.
‘’Mülteci; "ırkı, dini, milliyeti, belli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri nedeniyle zulüm göreceği konusunda haklı bir korku taşıyan ve bu yüzden ülkesinden ayrılan ve korkusu nedeniyle geri dönemeyen veya dönmek istemeyen kişi" olarak tanımlanıyor. Yani mültecilere; uluslararası anlaşmalarla özel statü ve hukuki koruma sağlanıyor.
Henüz bu korumadan faydalanamayanlar ise “sığınmacı" olarak nitelendiriliyor. Sığınmacı, mülteci olarak uluslararası koruma arayan ancak statüleri henüz resmi olarak tanınmamış kişilere deniyor.
“Göçmen” ise ülkesinden ekonomik veya diğer nedenlerle gönüllü olarak ayrılan kişi demek. Yani göçmenler ülkelerini kendi istekleri doğrultusunda terk ederken, mülteciler ülkelerini terk etme zorunda kalan ya da terk ettirilen kişilerden oluşuyor.’’
Dünyada giderek artan bu göç karşısında dünya bu kişilerin ihtiyaçlarını karşılamak ve haklarını korumak için çalışmalar yürütmüştür. Mülteciler konusunda çalışma yürüten örgütlerin basında  BM Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR ) gelmektedir. UNHRC; Çatışma, şiddet ve zulüm, siyasi düşünce, etnik, dini ayrımcılık vb. nedenlerden dolayı ülkesini terk edenlerin gittikleri ülkelerde haklarını korumak için takip etmektedir.
14 Aralık 1950'de BM Genel Kurulu tarafından kurulan örgüt, 28 Temmuz 1951 tarihinde protokol imzalanmış, 22 Nisan 1954 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Sözleşme 1 Ocak 1951'den önce meydana gelmiş olaylar sonucunda mülteci olan şahısları kapsamaktadır.
Türkiye sözleşmeyi 24 Ağustos 1951 tarihinde imzalamıştır. 29 Ağustos 1961 tarihinde Resmi Gazetede yayımlayarak onaylamış ve belgelerini 30 Mart 1962 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliğine göndererek yürürlüğe koymuştur. Türkiye bu sözleşmeyi imzalarken çekince koymuştur. Sözleşmenin hiçbir hükmünün mülteciye “Türkiye’de Türk uyruklu kimselerin haklarından fazlasını sağladığı şeklinde” yorumlanamayacağına ilişkin bir çekince koyarak ancak sözleşmeye taraf olmuştur. Ayrıca, sözleşmenin 1. maddesine ilişkin bir beyanda bulunulmuş ve bu beyanla, ‘’sözleşmeye coğrafi sınır kaydı’’ konularak, sözleşmenin uygulanması Avrupa’da gerçekleşen olaylar sonucunda mülteci olan bireylerle sınırlandırılmıştır. Türkiye bu coğrafi sınırlandırmayı sürdürerek bu bağlamda Avrupa dışında gerçekleşen olaylardan dolayı Türkiye’ye gelmiş mülteciler için üçüncü ülkeye yerleştirmeyi en çok tercih edilen çözümü korumuştur.
Türkiye, uluslararası standartlara uygun etkin bir ulusal sığınma sistemi inşa edebilmek için yasal ve kurumsal reformlar gerçekleştirmektedir. 2013 Nisan ayında, Türkiye’nin ilk sığınma kanunu olan ‘’Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’’Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından uygun bulunmuş ve 11 Nisan 2014’te yürürlüğe girmiştir. Kanun, Türkiye’nin ulusal sığınma sisteminin temel dayanaklarını ortaya koyup; politika oluşturma ve Türkiye’deki tüm yabancılara ilişkin işlemlerden sorumlu olan başlıca kurum olarak ‘’Göç İdaresi Genel Müdürlüğünü’’ kurmuştur. Türkiye aynı zamanda, Türkiye’de geçici koruma sağlanan kişilerin hakları, yükümlülükleri ve bu kişilere ilişkin prosedürleri ortaya koyan ‘’Geçici Koruma Yönetmeliğini ‘’ 22 Ekim 2014 tarihinde kabul etmiştir. 
Ayrıca İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin 14'nci maddesi sığınma hakkı tanıyor. Bu maddede; "herkesin zulüm altında başka ülkelere sığınma ve sığınma olanaklarından yararlanma hakkı vardır" deniliyor. Bu anlamda Türkiye insan hakları ile ilgili bağlayıcılığı olan aşağıdaki birçok uluslararası sözleşmeye imza atmıştır.
*Sığınmacı ve Mültecilere İlişkin Bazı Yasal ve Bilgilendirici Belgeler
*Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin Sözleşme ve 1967 Protokolü
*Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ,1950
*Vatansız Kişilerin Statüsüne İlişkin Sözleşmesi,1954
*Vatansızlığın Azaltılmasına İlişkin Sözleşmesi ,1961
*Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme, 1966
*İşkenceye ve Diğer Zalimane, Gayri insani veya Küçültücü Muamele veya Cezaya Karşı Sözleşme, 1984
*Birleşmiş Milletler İşkence ve Diğer Zalimane, Gayri insanî veya Küçültücü Muamele veya Cezaya Karşı Sözleşme’nin Seçmeli Protokolü
*Çocuk Haklarına Dair Sözleşme; (Türkiye bu sözleşmeye anadilde eğitim görme çekincesini koymuştur)
*Sınır aşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’ne Ek Kara, Deniz ve Hava Yoluyla Göçmen Kaçakçılığına Karşı Protokol
*Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme 
Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu 
Türkiye dünyanın bir parçası olduğu için insan hakları birçok sözleşmeye imza atarak yükümlülük altına girmiştir. Hiçbir devlet uluslararası yükümlülüklerine aykırı davranamaz, davranmamalı. Kendini bağlayan hükümleri yerine getirmekle mükelleftir. Eğer hükümlülüklerini yerine getirmiyorsa gerçek bir hukuk devleti olamaz.
Bugün ülkemize çatışma bölgelerinden gelen 3,600 Suriyeli, diğer halklar ve topluluklardan da 350 bin civarında insan yaşamaktadır. Taliban’ın Afganistan’da birçok kenti ele geçirmesi sonrasında ciddi sayıda Afganistan vatandaşlarının sınırımıza dayandığı haberleri gelmektedir. Gerçek anlamda yaşamı tehlikede olan birçok yaşlı, kadın ve çocuk çatışma alanında bulunmamalı, korunmalıdır. Beri tarafta gelen insanların hangi statü ve sıfata sahip olduğu bilinmediği için ayrı bir muamma.
Bugün dünyada  50 milyona yakın insan çeşitli nedenlerle doğup büyüdüğü coğrafyalarının dışında bir yerde yaşamak zorunda kalarak, hayata kalmaya çalışmaktadır. Medeni dünya dediğimiz böyle bir zamanda bu göçlerin olması, insanların  yaşadığı bu yeni yerlerde bir çok yeni sorunlarla karşı karşıya kalmalarına neden olmuştur. İnsanların karşı karşıya kaldığı bu zorlu yaşam koşulları devletlerin kötü olan insan hakları karnesini göstermektedir. 
Mevcut tabloya baktığımız zaman insan hakları konusunda duyarlılığın daha da artması gerekmektedir. Çatışma ortamından yerlerini terk edip gelen bu insanların geldikleri bu yeni yerde canlarını tehlikeye atmayacak güvenlikte olmalıdır. Gelişecek her türlü ayrımcı ve ırkçı davranış ve saldırılardan mutlak olarak korunmalıdırlar. Gelen insanlarda farklı bir ülkede olduğu sorumluluklarının farkında olmalıdır. Bulundukları ülkelerin yasalarına uygun davranmak durumundadırlar.
Tayyar ÖZBEY-Ağustos 2021

Avrupa Birliği'nde Afgan mülteci korkusu - Evrensel

 

 

 

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.