MEZOPOTAMYA, İNANÇ VE KÜLTÜR

Mezopotamya coğrafyası tarihin en eski ve verimli topraklardan olup, ilk yaşam kalıntılarının  uygarlık ve inançların başladığı en önemli merkezlerden biridir. Bilim, inanç, kültür, sanat ve daha birçok alanda öncu rolunu oynayan bir coğrafya olmuştur.Onun için insanlık bu uygarlığın yaratıcılarına her anlamda borçludur. Her yönüyle zengin olan Mezopotamya coğrafyası özellikle inanç öğretisiyle diğer coğrafyalarda büyük bir etki yaratmıştır. İki bin beş yüz yıllık çok eski bir inanç olan ve bir çok öğreti ve dinin kaynağı olarak kabul edilen Zerdüşt inancı bu coğrafyada yeşermiştir. Ortadoğu'ya ilkçağ Rönesans’ını yaşatarak etkisini kıta ötesine taşımıştır. Ortaya koyduğu farklı inanç, fikir ve felsefi düşünce sistemiyle sorgulamayı ve özgür kişiliğin gelişimini sağlayarak bölgede radikal değişimin önünü açmıştır. Bu inanç, farklı fikir, perspektif ve din öğretileriyle Med-Pers imparatorluğuna ilham kaynağı olmuş ve büyük bir medeniyetin oluşmasını sağlamıştır.

Aşağıda düşünce, söz ve eylem birliği ve tutarlılığının önemini ifade eden şu özdeyişi mükemmeldir.

 

"Manahica, İyi düşün; Vacahica, güzel söyle; Akemca, doğru yap"

Düşündükten sonra bir sözün söylenmesi gerektiğini ve sonra doğru eyleme geçmenin önemi ne güzel ifade ediyor. Düşünce, söz ve eylem bütünlüğünü ifade eden bu kavramlar yaşamı güzelleştiriyor. Başımıza gelen bir çok olayın tartışılıp, konuşulmadan ve düşünülmeden eyleme geçmesinin sonucu değil midir?

Yine insan iradesinin özgürlük sınırlarını tanrıyı sorgulayacak düzeye kadar ileri götürmesi kul zihniyetini yıkması açısından tarihi bir çıkıştır. Zerdüşt'ün özgür insan iradesinin baş kaldırışını ifade eden Avesta’nın günümüze ulaşan bölümlerinden bir kesit:

"Sana soruyorum Tanrım, bana doğruyu söyle.

Aşağıdaki yeri, yukarıdaki gök yüzünü kim koruyor?

Suları ve bitkileri yaratan; rüzgar ve buluta hız veren kim?

Ey Tanrım!

İyi düşüncelerin yaratıcısı kim?

Sana soruyorum Tanrım, bana doğru cevap ver.

Kim iyi ışığı ve karanlığı yaratan?

İyi uyumayı ve uyanmayı yaratan kim?

Kim düşünceli insanlara görevini hatırlatan?

Sabahı, öğleyi ve akşamı yaratan kim?

 

Yine Avesta'dan başka bir kesit;

"Dinle kulaklarınla bu en gerekli olan şeyleri! İki inanç arasında karara varmak için onları açık bir zihinle gör. Her insanın büyük ceza ve mükâfatı gününden önce karar yeri, bu seçimi sen kendin düşünerek bul"(yansa:30,2)

"Ben size öğretilmesi gerekeni öğreteceğim, seçiminizi siz yapacaksınız"

Bu anlatımda baskılanmayan özgür irade ve karar seçiminin insana vermesi ve bunu işlemesi Zerdüşt inanç felsefesinin önemini göstermesi açısından çok önemlidir. Özgür insan iradesine önemli bir atıfta bulunuyor. Zerdüşt inancı güçlü mesaj yapısının yanında, felsefi öğretisiyle bölgede önemli etkiye sahip bir din ve öğreti olmuştur. Zerdüştlüğü bir din; kutsal kitabı olan Avesta'yı da dinin bir tebliği olarak görenlerin yanında, görmeyenlerinde özgür düşünceleri vardır. Hangi bakışla bakarsak bakalım evrensel mesajlarıyla bütün Ortadoğu coğrafyasını etkilediği bir gerçektir.

Mezopotamya’da inançla bilim bir birini besleyerek at başı gitmiştir. Ve bölgede büyük değişimin yaşanmasını sağlamıştır.

Mezopotamya orjinli olan Sümmer-Gütti medeniyeti önce Med-Pers imparatorluğun oluşumuna etki etmiş daha sonra Anadolu'yu ve oradan da Grek kültürünü etkileyip Helen kültürüyle sentezlenerek Roma aracılığıyla bugünkü Avrupa'ya ilham kaynağı olduğu gerçeği herkesin malumudur. İlkçağ tarihi araştırmaları konusunda önemli kişiler olarak kabul edilen Ord. prof. Dr. Ekrem Akurgal ile Gordon Chılde ve daha bir çok araştırmacının" Altın Hilal" dedikleri Mezopotamya'nın tarihsel rolünden ve Grek kültürüne nasıl etkide bulunduğunu eserlerinde dile getiriyorlar.

Bu anlamda tarihin başlangıcını anlamak ve çözmek önemlidir. Geçmiş birikimleri üzerinden bir aydınlanmanın olduğu gerçekliği var. İnanç, bilim, kültürel birikim bir bütün olarak bu aydınlanmanın ayaklarını oluşturur.

 İnsanlığın gelişiminde başat rol oynayan ve bilim, sanat, düşünce ve fikir aydınlanmasında öncü bir etkiye sahip olan bu coğrafya Fırat ve Dicle ile çevrili Mezopotamya bölgesidir. Mezopotamya ya da oradaki halkın tabiriyle Mezrabotan bölgesinde yapılan arkeoloji kazı çalışmaları ve en son Göbeklitepe'de çıkan tarihi belgeyle birlikte insanlık izlerinin M.Ö 13. binlere tekabül eden Neolitik dönemin kültürel birikimini yansıtması ve bilinen en eski yerleşim yeri olması insanlığın dikkatini bu bölgeye çekmiştir. Yine bölgenin önemini belirten Analles okulu kurucularından Fransız büyük tarihçi Fernand BRAUDEL'in talihsiz coğrafya dediği Mezopotamya ile ilgili aşağıdaki görüşleri ve tespitleri çok dikkatte değerdir: "Mezopotamya doğarken periler onu komşularından korumayı unuttuklarından, bu diyar hiç bir gün soluklanıp rahata erişememiştir. Nehirler arasındaki ülkenin tarihi çoğunlukla dramatik niteliklere bürünen kesintilere uğrayıp durmuştur, hiç sonu gelmemecesine...Tekvin kitabı yeryüzü cennetinin mekanı olarak Mezopotamya'yı gösterir. İnsan doğasına aykırı çöldeki göçebeler, dağlılar uzak yörelerden gelip geçen boş mideli insanlar Mezopotamya'nın tarlalarına, bahçelerine ve kentlerine akın edip durdular. Kendi yağında kavrulabilen bu tarihli bölge, herkesin ele geçirmeyi ve payına düşeni almayı düşlediği bir meyvedir" diyor. Alaeddin ŞENEL Mezopotamya’nın önemini şöyle belirtiyor: "İnsan toplumunun geçmişi, bilimsel bulgulara dayanılarak, ilk uygar toplumun Güney Mezopotamya'da ortaya çıkmasına hatta ilkel toplulukların sisli derinliklerine kadar çözülmeye başlamıştır." diyor.

Mezopotam'ya tarihini bilmek öğrenmek insanlık başlangıcını çözmek açısından önemlidir. Mezopotamya mirası, barbarlar tarafından talan edildi, ediliyor. Dünün ve bugünün yara izlerini taşıyan büyük bir yıkımla karşı karşıyadır.

Mezopotamya yeraltı ve yerüstü zenginliğinden dolayı her daim tarihin en çok işgal ve istilaya uğrayan bölgesi olmuştur. Bunun sonucudur ki bir çok tarihi eser bu istilalar sonucunda yok olup gitmiştir. Bu geçmiş birikim ve hafızanın silinip yok olması demektir. Bütün bu istila ve işgallere rağmen araştırmalar artıkça tarihi belgeler gün yüzüne çıkacak ve bizi şaşırtacak derecede çok daha büyük bilgilere ulaşacağız. Aynı zamanda tarihi belgeler artıkça, bulgular açığa çıktıkça bölgenin insanlığa kattığı değer daha iyi anlaşılacaktır. Yine binlerce yıldır o bölgede yaşayan insanların bu kültürle tarihsel bağlarının güçlü olduğu ortaya çıkan tarihi belge ve bulgular gerçeği ortaya koymaktadır. Bilim insanları tarafından da bu gerçek kabul edilmektedir. Her çıkan yeni belge ve bulgular bölgenin gerçekliğini ve önemini daha da artıracaktır.

İnsanlar inanç, bilim ve coğrafyayı bütünleştirerek insanlığa önemli bir yön belirlerken; tarihe de önemli bir başlangıç yapmışlar. Onun için önemli olan o başlangıcı iyi okuyup çözmek ve daha ileriye taşımak. Tarih, uzun bir evredir ve bu uzun tarihi evreleri bir tarafa bırakıp, son kısa dönemlerle tarihi anlatmak insanı yanılgıya düşürdüğü gibi tarih ve uygarlığı yaratan halklara da büyük bir ihanet olur. Tarih başlangıcında gizlidir. Çünkü tarihin başlangıcını iyi bilmeden, o başlangıç çözümlemesini iyi analiz etmeden bugünü anlamamız  zorlaşır.

 

Kaynakça;

1-Ekrem AKGURKAL, Anadolu Uygarlıkları.

2-Gorden CHİLDE, Tarihte Neler Oldu?

3-M.Sait YILDIRIM, Uygarlığın Doğuşunda Kültür ve Kürtler.

4-Alaeddin ŞENEL, İlkel Uygarlıktan Uygar Topluma.

 

 Tayyar ÖZBEY/20.06.2022