İktidar ve demokrasi

İKTİDAR ve DEMOKRASİ

Demokratik yapıların kendine özgü örgütlenme anlayışları vardır. Bu yapıları incelediğinizde söylemle pratiklerinin çelişmediğini savunulan değerlerle pratikteki uygulamaların birbirleriyle uygunluğunu görebiliyoruz. Değişim dönüşümü önceleyen bu yapılar içselleşmiş olduğu değerleri toplumun değeri haline getiremeye çalışırlar, bu değerlerle toplumu değiştirip, dönüştürüyorlar. Açık toplum olmak isteyen kitlelerin büyük çoğunluğunda bu inanç varsa değişim rahat ve hızlı olur. Beri tarafta geleneksel algı ve düşüncelerin gelişkin olduğu ve değişime direnç gösteren toplumsal yapılarda değişim zor olur. Geleneksel inanç taşıyan toplum yapısı içerisinde özelliklede geleneksel kod vurgusu sık yapılır. Muhafazakâr değerlerin değişime feda edildiği, bazı değerlerin yozlaştığı algısı, karşıtlık geliştirdiği için olanı koruma savunması gelişiyor. Bu kod vurgusu özellikle yapılır. Konsülde ettiği kitleyi koruma refleksinden kaynaklanıyor. Onun içindir ki bu toplumsal yapılarda değişim çok sıkıntılı olur. Bu anlayışın gelişkin olduğu yapılarda aynı zamanda geleneksellikle yenilik çatışması yaşanır. Böyle olmasaydı geleneksel değerlerle iktidara gelen AKP gibi uzun süre iktidar olan siyasal yapı toplumu değiştirme ve dönüştürme başarısını gösterirdi. Bu sadece Türkiye’ye özgü bir durum olmayıp, Ortadoğu özelinde de benzer toplum yapısı mevcuttur. Üç aşağı beş yukarı siyasal yapıların çoğu benzer özelliktedir. Özellikle Müslüman muhafazakarların mağduriyetiyle siyaset yapıp bu temsille iktidarlaşan AKP, muhafazakarlık kimliğini devletin koruyuculuğuyla birleştirerek daha rahat muhafaza edebilme imkanına sahip oldu. Savunduğu bu geleneksel değerlerini devletin yönetim düşüncesi ve ideolojisi durumuna getirme çabası var. AKP’nin devlet erkini kullanıyor olması ve kadrolaşması onları güçlü bir merkez durumuna da getirmiş oldu. Sadece Müslüman muhafazakâr bir kimliği yok artık, güçlü bir devletçi kimliği de var. Dolayısıyla CHP’nin kurucu parti vurgusu eskisi gibi artık çok şey ifade etmiyor. Çünkü AKP artık kendilerini devletin esas koruyucu ve kurucu ünsür pozisyonda görüyor. Bunun içinde devlet ideolojisi olan Kemalizmi zayıflatıp, devletin ideolojisini milliyetçilik ve muhafazakarlık üzerine şekillendirme düşüncesinde olduğu tezini savunuyorum. Bu anlayışı benimsemiş ve benimseyecek inanmış büyük bir kitlede var. AKP, CHP’nin sahiplendiği ve sahiplenebileceği tüm kodların güçlü temsiliyetini yaptığını söyliyor. Öyle olmasaydı halk CHP’yi şimdiye kadar iktidara taşımış olurdu diyor. Daha geniş halk kitlesine hitap ettiğini söyliyor. Dolayısıyla halen kurucu vasıf vurgusu eskisi gibi çok şey ifade etmiyor. Halkta CHP’nin bu koruyucu/kurucu söylemini eskisi gibi önemseyip pek sahiplenmiyor. Çünkü halen CHP’ ile ilgili kafalarında soru işaretleri ve geçmişini irdeleyen büyük bir kitle var.

O vakit yapılması gereken ne sorusuna cevap aramak lazım.

Bugün en demokratik bildiğimiz ülkelerde bile bireysel hak ve özgürlüklerde sorun varken Ortadoğu sarmalında geleneksel kodlarından çok şey kaybetmeyen bir toplumda çok daha ciddi hak ve özgürlükler sorunuyla karşı karşıyayız. Geleneksel toplum algısıyla siyaset yapan bir yapıdan çok demokratik değerleri yaratmasını beklemek zor olsa gerek. Bunu yapabilmesi için içselleştirdiği bir demokratik değerleri taşımaları lazım. İktidarlaşan bu yapının büyük çoğunluğu halen İslami değerlerle demokrasinin çeliştiği görüşünde. Hal böyle iken toplumsal yapıyı değiştirip dönüştürmelerini beklemek anlamsız olur. Diğer önemli bulduğum husus Kemalistlerin, Milliyetçilerin ve Muhafazakârların merkezi devlet noktasındaki uzlaşıları diğer çelişkilerinden daha azdır. Bu üç siyasal çizginin üzerinde güçlü olarak uzlaştığı kutsal devlet anlayışı yapısal değişimleri engellediği görüşündeyim. Dolayısıyla demokratik devlet kaygı ve algıları ile hak ve özgürlüklere sahiplenme bakışları bu minvalde çok önem arz eder. Özgürlükle kutsal devlet anlayışı tercihleri dengelemede bocalama yaşamakta. Dolayısıyla kanattım odur ki bahsettiğimiz bu tercih siyaset dizaynını yaptığı gibi sivil yapıyı da etkisiz ve güçsüz kılmada etkili faktördür. Çünkü bu kutsal devlet uzlaşı ve algıları nedeniyle muhalefetten gelecek her eleştiriyi devleti güçsüzleştirme algısı olarak görülür. Öncellenen güçlü devlet olunca, özgürlük talepleri daha geri bir plana ister istemez düşebiliyor. Yani özgürlükler güvenliğe feda edilebiliyor. Öyle olmasaydı demokratik devlet kaygıları taşıyor olsalardı muhalefet ve tabana yayılan güçlü sivil yapılar oluşur, gelişir ve destek görürdü. CHP’nin güçlü muhalefet edememesi bu uzlaşı ve bakışından kaynaklıdır. Yani devletçi yaklaşımla, özgürlük çelişkisi reel siyasete yansıması buluyor.

Çözüm katı merkezi devletçiliğin gevşetilmesi, demokratik sivil cephenin güçlenmesini sağlayacağı ve etkinliğini artıracağı için demokratik değerlerin yerleşmesini sağlar. Demokratik toplum bilinci geliştiği zaman demokratik bir ülke talebi artar, bu talep baskın bir talebe ve inanca dönüşürse siyasi yelpazede de baskı oluşur ve bu talebe göre pozisyon almak zorunda kalır. Değişim bu sivil cephenin güçlü ve örgütlü olduğu toplumlarda daha hızlı olur. İktidarların o kattı baskısından kurtulan halk ferahlar. Özgürlüğün değerini daha iyi anlar ve sahiplenir. Özgürleşen toplum her haliyle sorgulayan gelişmiş bir toplum olur. Bu yapıldığı zaman sivil yapılar ve kurumların temsil ettiği düşünce ve değerler toplum tabanında yaygınlaşacak açık tolumun önü açılmış olur. Gelen iktidar bu doğrultuda taleplere cevap olursa, toplum o baskıcı kıskaçtan kurtulmuş olacak.

Yine iktidarlarla kriz kavramı özdeşleşmiş kavramlardır. Dolayısıyla iktidarla krizler yaşayan toplumlar yeni arayışlara gitmiştir. Kötü giden işlerdeki kriz yeni çözümlerin anahtarı,  aynı zamanda toplumsal sorgulama nedeni olur. Krizlerin değiştirici etkileri her zaman vardır. Toplumun büyük bir kesimini rahatsız eden bir ekonomik sıkıntı veya başka bir krizden sonra sıklıkla iktidarlar değişir. Onun için her kriz kötü değildir. Türkiye’de iktidarların değişiminde krizlerin bu anlamda çok büyük rolu vardır.

Ortadoğu toplumlarında güçlü bir liderlik kültü vardır. Her şeyi liderin başaracağına inanılır. Siyasal hareketlerin programına pek bakmazlar. Her şey liderden beklenir. Dolayısıyla liderin yanlışları tolumun yanlışlarına dönüşür. Batı toplumlarında da liderlik vardır fakat Ortadoğu halkları kadar çok kutsanmıyor. Dolayısıyla yanlış yapan iktidarlar gidiyor, toplumsal talepleri karşılayacağını söyleyen yeni iktidarlar gelebiliyorlar. İktidarlar daha hızlı değişebiliyor. 

Orta doğuda ve dolayısıyla Türkiye’de yirmi sene bir kişi bir partinin liderliğini yapabiliyor ve ona iktidar bağışlanabiliyor. Bunun nedeni demokratik yapıların olmaması, sistem ve programa bağlılıktan ziyade kişilere bağlılıktan kaynaklanıyor. Bunu bilen siyasetçiler toplumun bu geleneksel kodlarına vurgu yaparak, iyi kullanarak iktidarda kalabiliyorlar. 

Değişim, ancak muhalefettin ve sivil yapıların değişim için öncülük rolünü iyi oynaması ve halkın istemlerini toplumsal talebe dönüştürmesiyle yaşanır. Yine toplumun gerçek bir değişim dönüşüm yaşaması ancak kadın, erkek, emekçiler, demokratlar, sivil toplum örgütlerinin bir araya gelmesi ve demokrasi taleplerini baskın bir talebe dönüştürerek yeni anayasayla taçlandırmasıyla ancak değişim olur. Mevcut statükoyu savunan ve bundan beslenen hiçbir parti ve siyasal kurum değişime öncülük yapamaz toplumun artan demokrasi taleplerine de cevap olamaz.

Mevcut partiler kurulu yapıyı bu sorunlu halliyle savunduğu sürece halkın demokratik taleplerine cevap olamaz. Bu anlamda ne iktidar ittifakı partileri nede CHP ve diğer siyasi partiler topluma gerçek anlamda çözüm sunmadıkları için güçlü alternatif siyasette üretemiyorlar kanaatindeyim.

Partileri ve grupları aşan büyük bir toplumsal ittifakla ancak toplumsal barış inşa edilebilir. 

Devlet mevcut paradigma dışına çıkmadığı sürece iktidara gelen hangi parti olursa olsun özgürlük talebinde bulunacak her sivil yapıyla sorun yaşayacaktır.

                                                    Tayyar ÖZBEY 09.10.2021